Ah anam ah
Yine sana yazıyorum, yine sana döküyorum içimi, senden
başka kim anlar ki beni. Dün o fırtınalı gecede eve
giderken, karanlık kuytu bir köşede, bir adam çıktı
karşıma "Beyim, beyim" dedi elindeki yarım sigarayı
göstererek ateş istedi. Tam sigarasını yakıyordum ki,
parmağından yüzüğü görünce, o buz gibi elleri ta ciğerimi
yaktı. Bu yüzük dedim, kafasını kaldırdı, yüzüme baktı
dokunma dedi. Hey Allah'ım bu o Amirim. Sarıldım boynuna,
tanıyamadı, hatırlayamadı beni. Yalvara yalvara zor razı
ettim eve gitmeye. Soğuktu. Bir Allah'ın kulu yoktu
ortalıkta, Bizden ve peşimden ayrılmayan siyah kediden
başka. Eve varıncaya kadar o günleri anlattım. Beni nasıl
çatışmadan kurtardığını, yüzüğü de o günün hatırası olarak
parmağına taktığımı daha başka Aydınlı plakacı 09 Osman'ı,
Trabzonlu Laz Dursun' u, Maraşlı Ede Ökkeş' i, Erzurumlu
Yanık Ömer'i, ama nerede, beni dinlemiyordu bile hep bir
şeyler mırıldanıyordu ağırdan ve sessiz. Gidenler
gelmeyecek, gidenler gelmeyecek amirim başka dünyalardaydı.
Eve vardık,
kediyi kucağına aldı, kediyi ısıtıyordu, halbuki kendi
titriyordu.
Sobanın farkında bile değildi garibim. Beraber çektiğimiz
fotağrafları, bana hediye ettiği cevşeni gösterdim oralı
bile olmadı tedirgindi, bir şeyler arıyordu, cebinden eski
bir kağıt parçası çıkardı, baktı, baktı kül tablasına
bıraktı. Fark ettirmeden aldım bir telefon numarası
yazılıydı aradım. Telefona çıkan karısıydı.
Amirimin yanımda olduğunu söyleyince kadın öyle bir çığlık
attı ki, kalp atışını yüreğimde hissettim. Nasıl bu hale
düştüğünü sorunca, kadın bir ah çekip anlatmaya başladı.
Teskeresi 12 gün geçen fakat çatışmada olduğu için alayına
dönmeyen evli, 27 günlük yeni bebeği olan, bir evin bir
oğlu, Sivaslı Ali adında bir asker kucağında şehit olmuş o
anda şuurunu kaybetmiş, velhasıl kafayı yemiş, vay be...
Amirim ki -25 derecede Hakkari'nin dağlarında kara kışa ve
haydutlara karşı meydan okurdu. Vatan dedi mi bir vatan
daha çıkardı ağzından, zoru sevdirmişti, çileyi
sevdirmişti. Ay yıldızlı bayrak için ölümü ölümü
sevdirmişti Amirim. Lafın kısası güzel anam, bir sonra
kadıncağız 2 çocuğunun da alıp geldiler. O karşılaşma anı
var ya vicdansızı merhamete getirecek bir an, karısını ve
çocukları karşısında görünce, o umursamaz adam, doğruldu,
kanatlanacak kuş gibi öyle bir atıldı ki çocuklarının
üstüne, anlatamam. Ne kadar ısrar ettimse de kalmak
istemediler, vedalaştık. Kapının önünde arkalarından
bakakaldım. Kavuşmak ne güzel şey, ah bir de ben sana
koşabilsem ey güzel anam. Amirim sanki bir şey unutmuş gibi
birden geri döndü. Elini omzuma koydu, gözlerini gözlerime
dikti, yutkundu yutkundu ve şu okkalı sözler döküldü
"Bir ağaçtan bir milyon kibrit çıkar, bir kibrit bir milyon
ağacı yakar."
SÖZ- MÜZİK: MUSTAFA YILDIZDOĞAN